9 Eylül 2012 Pazar

Dirk Kuyt #11


   Bir önceki yazıda Fenerbahçe'nin yeni transferi Meireles'i tanıtmıştık, sıra diğer bir isim Dirk Kuyt'ta. 11 Eylül 1980 yılında bir balıkçı kasabası olan Katwijk Aan Zee'de dünyaya geldi. 1998 yılında Utrecht takımıyla profesyonelliğe adım atan Kuyt burada 5 yıl forma giyerek son sezonu olan 2003 yılında ülkesinde "Altın Ayakkabı" ödülünü kazandı. Daha sonra transfer olduğu Feyenoord takımında çıktığı 101 maçta 71 gol atan Kuyt için Premier Lig yolu gözüktü. Kuyt 2006 yazında Liverpool'a transfer olarak burada 6 sezonluk müthiş bir istikrar yakaladı. Hollanda liginde oynadığı gibi bol gollü sezonlar geçirmese de takımının Şampiyonlar Ligin'de finale çıkmasında etkili olurken 2-1 kaybedilen maçta tek golün sahibi idi. Kuyt 6 sezonluk Liverpool serüveninde 276 maçta 71 gol attı ve ardından istikameti İstanbul'a yani Fenerbahçe'ye çevrildi.


  Dirk Kuyt'un oyun anlayışını anlatmak aslında çok kolay. Bitmek bilmeyen enerjisi ve saha içinde sürekli haraketli oluşu ile adeta izleyen bizlerin bile başı dönebiliyor.  Lakabanın "Duracell"  olması  bu yazdığımı destekler nitelikte. Çok iyi bir tekniği olmamasına rağmen çalışkanlığı ile bu açığı kapatıyor. Hollanda liginde oynarken forvet bölgesinin merkezinde oynayan Kuyt, Premier lige göre daha skora dayalı bir oyun sergilemişti. Liverpool'a ayak basmasıyla birlikte hocası Benitez tarafından sağ kanada çekilen Kuyt ilk sezonda 14 gol atarak aslında "ben bir golcüyüm" diyordu. Saha içinde sürekli yer değiştiren bazen sağ kanat bazen forvet ve bazen çizgiden top çıkaran bir Kuyt vardı. Hollanda milli takımında sol kanatta uzun bir süre oynadı ve son Avrupa şampiyonasında az forma şansı bulmasına rağmen sağ bekte izlediğimiz zamanlar bile oldu. Vasat üstü bir son vuruş yeteneği olan Kuyt daha çok fırsatçı diyebiliriz. Öyle ki Liverpool formasıyla attığı 71 golün 21'i kaleci veya direkten dönen topların tamamlanması şeklinde. Bütün bu yukarıda saydığımız özellikleri bir yana benim açımdan en değerli olan özelliği "iş ahlakı". Kuyt 6 sezon oynadığı Liverpool'da sadece 6 defa antreman kaçırarak bir istikrar abidesi olduğunu gösteriyor. Bunun yanında İngiliz medyasından birinin "Bir forvet oyuncusu olarak neden bu kadar koşuyorsun ?" sorusuna " Çocukken babam saatlerce balık temizler buna karşılık az bir para kazanırdı. Ben hayatımda en  sevdiğim işi yapıyorum ve bana milyon dolarlar veriyorlar. Neden daha fazla koşmayayım ? " verdiği bu cevap aslında her şeyi özetleyen cümle. Öyle ki bana göre Kuyt'un 1.sınıf bir futbolcu olmasında emeği çok fazla olan Rafa Benitez onun için kalede bile oynatırım sözüyle Kuyt'un ne kadar uyumlu bir futbolcu  olduğunu anlatıyor.


   Peki Kuyt Fenerbahçe'de bugüne kadar ne yaptı  ve gelecekte ne yapar? Kuyt aslında hepimizi şaşırttı. Çünkü ülkemize gelen yabancı oyuncuların uyum süreçleri oldukça sancılı ve uzun geçer. Fakat Kuyt belkide yukarıda anlatmaya çalıştığım iş ahlakı ve profesyonelliği ile bu süreyi sıfıra indirdi, hatta takımın sallandığı anlarda liderlik rolünü üstlenerek takımı ayakta tutan bir parça oldu. Transfer olurken kafadaki planlarda sağ kanat olarak düşünülen Kuyt henüz çok kısa olan Fenerbahçe kariyerinde Hollanda'daki performansını hatırladı ve son  6 maçta 6 gole imza attı. Hem Krasic transferi hem de Sow'un yokluğunda forvette gösterdiği başarılı oyun onu ileri ikiliden biri olarak izlememize sebep olacak gibi duruyor. Kocaman'ın kafasındaki oyun planı çerçevesinde 4-4-2 sisteminde Sow ile birlikte oynayacak olan Kuyt Sow'un da performansını arttıracak aynı zamanda önde basmasıyla rakip takımın kolay çıkmasını da engelleyecektir. Futbolda öngörü yapmak kahincilik oynamak gibidir ama bu formuyla devam ederse 15+ gol sınırına yaklaşacağını tahmin ediyorum. Umarım Kuyt golleri ile taraftarı mest etmeye devam eder. Diğer transferlerimiz ve maç yazılarıyla tekrardan görüşmek dileğiyle...

Mert Öztürk



    Dirk Kuyt'un Liverpool kariyerinden esintiler...

4 Eylül 2012 Salı

Raul Meireles #14

Dirk Kuyt& Raul Meireles


 Tam adıyla "Raul Jose Trindade Meireles". Futbola 1999 yılında Portekiz'in Boavista takımının alt yapısında başladı. Portekiz'de yerel takımlarda geçirdiği iki kiralık sezonun ardından Meireles'in yolu 2004 yılında doğduğu şehrin takımı Porto'da kesişecekti.

  Porto takımıyla yeni bir maceraya atılan Meireles daha ilk geldiği sene dikkatleri çekmiş ve geleceğin önemli yıldızlarından olacağının sinyallerini vermişti. Oyun kimliği ve stili itibariyle fazla gol ve asist sayısına ulaşamaması onun Avrupa'nın büyük takımlarına gidişinin ertelemesine yol açıyordu. Buna rağmen Portekiz takımıyla ligde üst üste 4 sezon şampiyonluk yaşadı ve 3 kere de Portekiz kupasını kaldırma başarısını elde etti. Premier Lig'in kapıları 2010 yılında Liverpool ile açıldı Meireles'e. Liverpool takımı kaptanı Gerrard'ın yaşadığı sakatlık sonrası kulüpte yaşanan sıkıntıya adeta ilaç oldu ve tam bir maestro görevi üstlenerek yıldız oyuncunun eksikliğini hissettirmedi. Ligde çıktığı 35 maçta 5 gol ve 5 asist yaparak başarılı bir sezon geçirmesinin ardından bir son gün hatta transferin kapanmasına 21 dakika kala olaylı bir şekilde Chelsea yolunu tuttu. Chelsea kariyeri de bir hayli başarılı geçen oyuncu burada toplamda 48 maçta 6 gol ve 7 asistle zaman zaman Frank Lampard'ı bile yedek kulubesine yolladı. Kulübünün mucizevi bir şekilde kazandığı Şampiyonlar Ligi finalinde kart cezası sebebiyle oynamasa da önceki turlarda yaptığı katkı bir hayli fazla idi. Bakalım Meireles için Fenerbahçe macerası nasıl gerçekleşecek...

   Biraz önce Meireles hakkında uzunca bilgilere yer verdik gelelim işin saha içindeki kısmına yani Meireles'in oyun kimliğine. Ortasahanın ortasında görev yapan Meireles bazı maçlar ön libero mevkinde oynasa da esas itibariyle tam bir göbek oyuncusudur. Bitmek bilmeyen enerjisi ve her maç takımının en çok koşan oyuncuları içinde yer alması Meireles'in oyunun her iki yönünü de oynadığının göstergesi. Günümüzde yaygın ve ortasahanın en makbul olanı olarak kabul edilen  "Box to Box" oyuncu tiplemesine örnek gösterebiliriz. Ortasahada savaşçı kimliğinin yanı sıra az kart görmesi ve kırmızı karttan uzak durması da Meireles'in diğer bir  iyi özelliği arasında yer alıyor. Yüksek pas yüzdesi ve takım oyuncusu olması Meireles'i değerli kılan özellikler arasında. Meireles'in hücuma katkısı iyi derecede olmasına rağmen skorer kimliği fazla değildir. Meireles attığı sürpriz uzun ve isabetli toplar ve sık sık olmasa da yay çevresinden attığı gollerle oynadığı takımlarda skora katkıda bulunmuştur. Topu stoperlerden alıp ileriye taşıması da Fenerbahçe'deki en büyük sorunun çözülmesinde yardımcı olacaktır.

    Peki Meireles Fenerbahçe'de ne yapar, nasıl oynar ? Haliyle herkesin aklına bu tarz sorular geliyor. Ortasaha için yaklaşık 4 aydır uğraş veren Fenerbahçe aradığı isme transferin bitmesine 2 gün kala kavuştu. İsmi geçen adaylar arasında Tino Costa,Lassana Diarra,Borja Valero gibi isimler olmasına rağmen hiçbiriyle anlaşılamadı hatta Fenerbahçe teknik heyeti bu durum sonrası ortasahaya gelecek transferi askıya bile aldı. Transfer sezonun kapanmasına az bir süre kala menajerler tarafından kulübe önerilen Meireles beni transferiyle en çok sevindiren isim oldu. Bu sezon yapılan transferlerle önemli bir kadro yapısına sahip olan Fenerbahçe'de Emre'nin ayrılmasının ardından o bölgedeki eksiklik bir türlü halledilemedi. Takımın en büyük sorunu topu defanstan ,  kaliteli hücum hattına (Kuyt-Sow-Krasic-Alex) aktaramamak. Emre zamanında bu sorun fazla gözükmüyordu. Meireles'in gelişi ile birlikte bu problemin yavaş yavaş azalacağını söylemek mümkün. Tamamen bitmesi zor gözüküyor çünkü yanında oynayacak olan Mehmet Topal aynı vasıflara sahip değil keza Hasan Ali ve stoperlerden ileri katkı sıfır denecek kadar az. Alex ile oynanan maçlarda ortasaha topu ileriye götüremediğinden Alex geriye gelip top almak zorunda kalıyor, hem gücü bitiyor hem de ileride bir kişi eksik kalıyordu takım. Bu soruna da çözüm olarak, Alex'in ilerideki verimi artacaktır. Tabi ki Aykut Kocaman'ın kafasında bir yerde Alex düşüncesi mevcutsa !

   Fenerbahçe tarihin en pahalı transferleri arasında yer alacak olan Meireles (10 Milyon Euro) vereceği katkıyla takıma Avrupa Ligi ve Süper Lig'te iyi yerlere getirmede önemli bir yerde olacaktır. Yazılara yaz tatili ve liglerin kapanmasıyla uzunca bir ara vermiştik haliyle biraz paslandık hatamız varsa affola...


Mert Öztürk


18 Mayıs 2012 Cuma

Yedek Kulübesi #4

Bu hafta Spor Toto Süper Final'in son haftası ve Spor Toto Süper Lig'in genel değerlendirmesi yapıldı. Ek olarak az biraz da Şampiyonlar Ligi finaline değindik. Keyifli dinlemeler...

11 Mayıs 2012 Cuma

Yedek Kulübesi #3

Süper Final ve UEFA Avrupa Ligi grubu ile birlikte Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi Finali, İngiltere Premier Ligi, Ligue 1, Serie A, BundesLiga ve La Liga hakkında değerlendirmeler...

23 Nisan 2012 Pazartesi

Yedek Kulübesi #2

Bu hafta ülkemizdeki Süper Final ve UEFA Avrupa Ligi Grubu maçlarını değerlendirip, önümüzdeki haftanın maçlarını etüt ettik. Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi yarı final değerlendirmeleri ile birlikte Avrupa liglerindeki son durumları değerlendirdik. Keyifli dinlemeler.





21 Nisan 2012 Cumartesi

Fenerbahçe - Galatasaray Maç Önü


Play-Off (Süper Final) ; 3 Temmuz ve sonraki yaşanılan sıkıntılı süreçte Türk futbolunu sözde kaotik ortamdan çıkartmak amacıyla yayıncı kuruluş ve federasyonun şapkadan çıkarttığı bir tavşan olarak niteleyebiliriz. İlk başlarda ligin sonunda oynanacak olan 6 tane derbi fikri bana çok da kötü gelmemişti. Fakat bugünkü duruma bakarsak şampiyonluk ve ligden hem maddi hem de manevi anlamda kopmuş Trabzon ve Beşiktaş görüyoruz. Bu takımlar Süper Final'in ilk maçlarını kaybetmeleriyle birlikte kalan haftalarda etkisiz eleman haline geldiler. Hal böyle iken derbiler derbi havasında olamaz ve şampiyonluk yarın ile  son hafta oynanacak maçta belirlenecek bir duruma geldi. Böyle bir Süper Final kimsenin hoşuna gitmez diye düşünüyorum...

Gelelim tabiri caizse dananın kuyruğunun kopacağı maça. Yarın akşam TT Arena'da oynanacak olan maç benim için Süper Final'in ya tamam ya devam maçı olacak. Öyle ki Fenerbahçe kazanırsa aradaki fark 2 puana inecek ve yarış adeta yeniden başlayacak. Galatasaray'ın kazanması halinde ise Süper Final dediğimiz bu tatlı yalan sona erecek. Beraberlik çıkması halinde 1-2 hafta içerisinde yine durumlar çok net belli olur.

İşin biraz da saha içinde olan kısmına bakacak olursak, son haftalarda çok formda bir Fenerbahçe görüyoruz. Özellikle geçen haftaki Trabzonspor maçı Fenerbahçe için sezonun zirvesi olarak nitelendirilebilir. Gökhan Gönül, Mehmet Topuz ve Emre kendilerinden beklenilen oyunu fazlasıyla sergilediler. Defans hattı da daha iyi bir seviyedeydi. Uzaktan şutlar haricinde Trabzon fazla pozisyon bulamadı. Galatasaray'da ise işler her zamanki gibi gidiyor kendi adıma oynadıkları futbolu beğenmesem de sistemli ve fizik gücü yüksek oyun ile sonuca gitmeyi biliyorlar.

İki takım da formda olunca açıkçası maç dengeli  ve ortada geçecek gibi duruyor. Ortasaha üstünlüğünü ele geçirecek olan takım bir adım öne çıkar. Yine hücum hattında oynayacak oyuncuların formda olması ve girdikleri pozisyonları kimin daha iyi değerlendireceği bize yarın akşam skoru göstecek olan unsurlardan. İki takımı da bölüm bölüm karşılaştıracak olursak; Kaleciler bakımından iki iyi kaleci Volkan ve Muslera eşit sayılırlar. Defans hattının da birbirilerine eşit olduğu düşüncesindeyim. Ortasahada Selçuk-Melo ikilisinin Emre'nin yokluğunda Cristian-Selçuk'a üstünlük sağlayabilir. Kanatlarda geçen haftaki gibi iyi bir Caner-Mehmet olursa Fenerbahçe önde olur. Forvet hattında da oyum Fenerbahçe'den yana çünkü işin içinde Alex gibi bir oyuncu ve geldiği günden bu yana iyi işler yapan Moussa Sow var.

Maçı kafamda oynattığımda kısır ve seyir açısından iyi bir maç olmayacak gibi duruyor. Ne Fenerbahçe ne de Galatasaray şuursuzca oynayacak takımlar değiller. Bol ikili mücadele ve yüksek tansiyon eşliğinde hakemin de oyuna etki etmemesi halinde stratejik işi iyi yapan takımın kazanacağını düşünüyorum. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak takımımın kazanmasından başka bir şey söylemem mantıksız olur... Rastgele Fener...

Muhtemel 11'ler;

Fenerbahçe: Volkan-Gökhan-Bekir-Yobo-Ziegler-Caner-Selçuk-Cristian-Mehmet-Alex-Sow

Galatasaray: Muslera-Eboue-Semih-Ujfalusi-Hakan-Melo-Selçuk-Engin-Riera-Necati-Elmander

16 Nisan 2012 Pazartesi

Yedek Kulübesi #1

Yedek Kulübesi'nde bu hafta Spor Toto Süper Fina ve Avrupa Ligi Grubu, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi eşleşmelerini konuştuk. Araya bir de ekstradan El-Clasico attık. Keyifli dinlemeler.





7 Mart 2012 Çarşamba

Moussa Sow #7

Borges, Fabiano, El Arabi, Sow... Bu isimler kim mi dersiniz ? Fenerbahçe'nin devre arası transfer listesindeki isimlerden başkası değil.  3 Temmuz ve sonrasında yaşanılan olaylar sonucunda Fenerbahçe'nin hücum hattından Niang ve Emenike gibi iki çok önemli oyuncu ayrılmıştı. Niang'ın Fransa Lig'inde yaptıkları ve hemen ardından ligimizdeki iyi performansı, Emenike'nin Karabük'teki futbolu ve ayrılmasından sonraki süreçte Spartak Moskova performansı... Bu isimler gittikten sonra transferin son gününde takıma Henri Bienvenu dahil oldu. Fakat Bienvenu ilk maçlarda umut verse de daha sonra çok kötü bir performans sergileyerek Fenerbahçe'nin oyuncusu olmadığını gösterdi. Semih te uzun bir süredir  formsuz  olunca bir santrafor  transferi zorunlu hale geldi.



Yaklaşık 1 aylık uğraş sonucu Moussa Sow takıma kazandırıldı. Lille takımına bu transfer için 10 Milyon Euro gibi bir rakam ödenecek.  Sow'un kariyerine, özelliklerine ve yaptıklarına hep birlikte göz atalım... Senegal asıllı Fransız vatandaşı Moussa  Sow 2006 yılında Rennes takımında profesyonel kariyerine başladı. Daha sonra kiralandığı Sedan takımında 6 gole imza attı. Rennes takımıyla çıktığı 82 maçta 12 gol atarken  Senegal Milli takımı  formasıyla çıktığı 13 maçta 6 gole ulaştı. Sow'un Rennes kariyeri pek parlak olmasa da Fransa'da ismi büyük kulüplerle anılan bir futbolcu oldu. Kontratı bitince bedelsiz olarak Lille'in yolunu tuttu. Esas kariyer patlamasını burada gerçekleştirdi. 4-3-3 sistemiyle oynayan Lille ve Hazard, Gervinho,Cabaye gibi oyuncularla  adeta uçuşa geçti ve Lille formasıyla çıktığı 54 maçta 32 gol atarak tüm dikkatleri üzerine çekti. Ayrıca ligde attığı 25 gol ile gol kralı olma başarısını yakaladı. Güçlü fiziği, son vuruşları ve defans arkasına yaptığı koşular Sow'un dikkat çekici özellikleri. Yüksek toplarda biraz zayıf bu yüzden fazla kafa gollerini göremiyoruz.  Birlikte oynadığı oyunculara bolca asist yapması da Sow'un çok yönlü bir oyuncu olduğunun göstergesi...


Fenerbahçe'nin forvet hattındaki sıkıntısı bir hayli fazla olunca, yapılacak takviyenin direkt katkı vermesi gerekiyordu. Usta yorumcu  Rıdvan Dilmen'in de tabiriyle farları açık oyuncu gelmesi gerekiyordu ve Sow transfer listesindeki oyunculardan bu tanıma uyan tek isimdi. Moussa Sow Fenerbahçe formasıyla çıktığı ilk maçta, Beşiktaş derbisinde gol atarak Fenerbahçe kariyerine başladı. Eskişehir maçındaki attığı gol ve performansıyla takımın ayakta kalan tek oyuncusuydu. Dikkat çeken diğer bir unsur ise Sow, oyun zekası çok yüksek bir oyuncu. Özellikle ceza sahası ve yayın etrafında girdiği duvar pasları, ikiye birler ve yüksek pas yüzdesi açıkçası daha önce göremediğimiz bir yanını çıkardı ortaya. Sivasspor maçında Alex ile olan uyumu ve asisti görülmeye değerdi. Son oynanılan ve Fenerbahçe'nin de sezonun en iyi oyununu sergilediği Gençlerbirliği karşısında Sow çok büyük bir verimle oynadı. Attığı klas gol ve hücumdaki yaptığı işler Play Off ve öncesindeki  maçlarda Fenerbahçe'ye neler verebileceğini ortaya koydu. Biz de Sow'u önümüzdeki maçlarda büyük bir zevkle izlemeye devam edeceğiz.




Sow'un Fenerbahçe formasıyla ilk golü...



Mert Öztürk


5 Mart 2012 Pazartesi

"Mino" - Miroslav Stoch

Geliş hikayesi , geçen seneki performansı ve bu seneki inanılmaz gelişimi ile uzun zamandır gündemi meşgul eden adam: Miroslav Stoch. Fenerbahçe için son anda kaybedilen şampiyonluk sonrası radikal kararlar alınmış ve birçok mevkiye transfer yapılma fikri çıkmıştı ortaya bunlardan biri de sol kanat oyuncusu idi.

Sol kanat transferi için çalışmalar çok hızlı başlamış hatta Balázs Dzsudzsák ve kulübü PSV ile anlaşma sağlanmıştı. Sonradan Galatasaray'ın da çok ciddi ilgilendiği isim gündeme geldi yani bizim Mino... O zamanlar sportif direktör konumunda bulunan Aykut Kocaman Stoch'u defalarca izletmiş hatta Twente eşleşmesinde canlı izleme fırsatına bile erişmişti. Ezeli rakibiniz de ilgilenince bir de oyuncunun kalitesi ortada olunca Aykut Kocaman yönetime bu transfer için ısrar etti ve nihayetinde 5.5 Milyon Euro karşılığında Sarı Lacivertli takıma dahil oldu. Tabi bu transferi Fenerbahçe açıklamadan hemen önce Galatasaray yönetimi ilginç birşekilde resmi siteden duyurmuştu...


En büyük özellikleri hızı, kolay adam eksiltebilmesi ve şutları. Zayıf yönleri de var tabi en başta da fizik eksikliği ve biraz da bencil olması. Chelsea'nin Reserve takımıyla geçen 2 sezonun ardından kiralandığı Twente takımında gösterdiği  süper bir performans vardı. Çıktığı 32 maçta 10 gol ve 4 asist ile tüm dikkatleri üzerine çekti bu küçük adam.. Avrupa Ligi'nde Fenerbahçe-Twente eşleşmesindeki oyunu da bizim gözümüze çarpan kısmıydı.

Ve gelelim Fenerbahçe'deki performansına... Milli takım kampı dönüşü çıktığı ilk maçlarda kalitesini hafiften belli etmişti. Daha sonra ligimizdeki sertlik ve fiziğe dayalı futbol, kara günler geçirmesine sebep olacaktı. Ligin  başındaki maçlarda yapılan müdahalelere karşılık veremedi ve birçok kez kendini çimlerde buldu.  Sezonun büyük kısmında yedek kalan, sonradan girdiği maçlarda da inişli çıkışlı bir grafik çizen Stoch vardı. Geçen sezonun devre arasında Aykut Kocaman Stoch'a özel bir kuvvetlendirme çalışması vermiş ve ondan bunu eksiksiz uygulamasını istemişti. Sabır sonucunu verdi geç te olsa ve  Stoch sezonun sonlarına doğru gerçek kimliğine büründü. İBB maçında attığı gol ve Gaziantep maçının son dakikasındaki direkten dönen topu şampiyonlukta katkı yapan unsurlardandı...



Geçen sezon geçirdiği kötü sezon, bir ara kiralanması bile gündeme gelen ama sonlara doğru atak yapmış Stoch acaba yeni sezonda nasıl olacaktı ? Açıkçası Stoch bu sezon da çok iyi başlamadı. Bazı maçlar Aykut Kocaman'ın kişisel tercihlerine kurban gitse de yine soru işaretleri vardı kafalarda. Stoch bu sezonun başlangıcını yine bir İBB maçıyla yaptı  ve attığı 2 gol ile sezonun onun için yeni başladığını söyledi. Bu maçtan sonra özellikle Kadıköy'deki maçlarda gösterdiği iyi performans ve attığı inanılmaz goller onu zirveye taşıdı. Geldiğimiz 29. hafta sonunda Fenerbahçe takımının en iyi 3 oyuncusu arasında kuşkusuz. Belki bizler onun attığı golleri ( sol kanattan gidip, sağa yönelip kaleye attığı şutlar ) ezberledik ama rakip defanslar bu işe bir türlü çözüm üretemediler. Gençlerbirliği maçında attığı ilk gol ise bambaşkaydı.  

Kendisi bile kariyerinin en iyi golü olarak nitelendiriyor. Bu sezon bize normal goller izletmeyen Stoch bakalım kalan maçlar ve Play-Off döneminde bize nasıl bir performans izletecek...


Bu da Stoch'un Gençlerbirliği ağlarına yolladığı füze...



 

Geri Dönüş

Aslında yazıya başlarken bu başlığı kullanıp kullanmama konusunda kararsızdım çünkü Fenerbahçe, Kadıköyde oynadığı her maçın sonunda akıllarda geri dönüşe doğru izlenimler bırakıyor, sonraki deplasman maçında bizi yanıltıyordu.

Çok kötü bir oyunla kaybedilen Eskişehir maçından sonra bir diğer zorlu rakip vardı karşıda Gençlerbirliği. Maç öyle bir başladı ki Stoch inanılmaz bir gol attı ve daha 2. dkda öne geçirdi Fenerbahçeyi. Bu golün ardından maçın üstünlüğünü 1 dakika bile bırakmayan Fenerbahçe vardı sahada. Özellikle eski maçlara oranla kanatları daha fazla kullanıyor, Mehmet-Gökhan ikilisi hiç olmadığı kadar iyi oynuyordu. Birkaç maçtır kötü oynayan Cristian'ın da iyi oyunu sonucu takım rayına oturdu.

Ortasahada kazanılan üstünlük ve başarılı paslar sonucu Gençlerbirliği daha fazla dayanamadı ve ilk yarı biterken kalesinde 3 gol gördü. İlk yarıda izlediğimiz gollerin üçü de muhteşemdi. İkinci yarı başladığında ilk yarıdan da pek farklı değildi. Yine üstün bir Fenerbahçe vardı sahada. Girdiği pozisyonları da bir güzel harcayan ! Kaptan'ın dümeni alması ile skor bir anda 5-1 'i gördü. Dia'nın güzel golü de skoru belirledi.

Fenerbahçe Kadıköy'de 37 maçtır yenilmiyor. Porto'dan sonra dünya'da ikinci sırada. Bu maçın diğer maçlardan en önemli farkı, oyuncuların gayreti,özverisi ve takım oluşu idi. Sahada canlı izlediğimizde bunu çok daha net görebiliyorduk. Geçen seneki Antalyaspor maçına benzer bir hava vardı. Ekstradan üç tane de sihirli ayak vardı tabii. Genel olarak bütün takım iyi olsa da özellikle Stoch,Sow ve Alex ayrı bir futbol oynadılar.

Fenerbahçe gerek oynadığı futbol gerek de kazandığı moral ile yarışa tekrar başladı ve Ankaragücü maçı da ayrı bir önem kazandı. Deplasmanlardaki kötü gidişata bir dur diyeceklerdir bu maçta.

Mert Öztürk 

25 Şubat 2012 Cumartesi

Çöküş

Fenerbahçe camiası gerek saha içi gerek saha dışında iyi bir dönem geçirmiyor. Haklı sebepler, kulübe karşı yapılan yargısız infazlar,komik adli kararlar vs. çok yıprattı takımı bunu bütün branşlardaki performans düşüklüğünden gözleyebiliyoruz. Fakat bir gerçek var ki sezon başında da bu olaylar vardı ve bu takım bir karakter ortaya koymuş, ayakta duruyordu. Sezon başında da deplasman maçları vardı ama böyle bir oyun kesinlikle yoktu.

Maçın yaklaşık yarım saatlik dilimi ortasahaya sıkıştı, iki takım da birbirilerini denediler. İleri çıkmaların ardından kaptırılan topların hepsi son haftalarda sıkıntı yaratıyor. Özellikle defans hattı uzun bir süredir yerlerde. Hücum etkisiz de olsa Fenerbahçe bir şekilde golü bulmayı biliyor ama esas sıkıntı defans ve ona yardım etmeyen orta saha oyuncularında. Bekir bu takımın ilk 11 oyuncusu olamaz bunu görmemiz için artık kaç hata daha yapması gerekiyor bilmiyorum. Geçen hafta kazanılan Sivas maçında da birçok defansif hata göze çarpmıştı. Eskişehir önde basarak Fenerbahçe'nin ortasahadaki pas organizasyonlarına izin vermedi. Stoch sakatlık dönüşü iyi değildi. Mehmet Topuz yine kötüydü.

Alex'in markaj altında kalması hücumda da etkisiz olmasına sebep oldu. Yenilen ikinci gol ise tamamen amatörlük. Geçen seneki takımla bu sezonki takımın en önemli farkı defans ve mantelite. Lugano ve Andre Santos'un takımdan ayrılışı ve yerlerinin dolmaması çok büyük etken. Takımda ayakta kalan oyuncular Alex-Sow ve Gökhan idi. İkinci yarıda yine değişen birşey yoktu, verilen pozisyonlar ve hücumdaki etkisizlik olduğu gibi duruyordu.

Hakem Halis Özkahya da maçı resmen katletti. Yenilgi ve kötü futbola bir mazaret olamaz ama hakemlik performansı "0" dı. Caner'in atılmadan önceki pozsiyonda ikinci sarıdan Eskişehirli oyuncuyu atsa iş buralara gelmeyecekti.  Eskişehir iyi bir oyunla çok da zorlanmadan Fenerbahçe'ye bir deplasman mağlubiyeti daha hediye etti. Çözüm ne olabilir peki ? İnanın cevabı yok bunun çünkü sorun oyuncularda ve gösterilen karakterde. 3 Temmuz ve sonrasındaki olaylar elbette etkiledi ama oyuncular ve hoca da bunun arkasına sığınmaya başladı gibi geliyor bana. Aziz Yıldırım'ın takımın başında olmayışı oyuncuların da yönetimin de bu düzene ayak uydurmasına yol açıyor.
Haftaya Gençlerbirliği maçı zor maçlardan biri olacak umarım iyi bir oyunla iyi bir sonuç gelir...

Mert Öztürk

18 Şubat 2012 Cumartesi

Karanlık Ve Aydınlık

Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadyumu  yine tarihi bir geceye ev sahipliği yaptı. Tff'nin yeni sezonda başlattığı uygulama ile seyircisiz oynama cezası alan takımlar bundan sonra  boş tribünlere değil, kadın ve çocuk taraftarların karşısında oynayacaktı. Bunun bir örneğini sene başındaki Manisa maçında görmüştük. Bu sefer hava soğuktu ve açıkçası Fenerbahçe için de işler pek yolunda gitmiyordu buna rağmen 43.000 gibi bir rakam yakalandı ki dünyada eşi benzeri yok daha önce.

Sivasspor takım yapısı ve taktiksel anlamda hücuma çok yatkın bir takım, Fenerbahçe ise düzensiz bir grafik çiziyordu bu nedenle bol gollü ve zevkli bir karşılaşma izleyeceğimizi tahmin ediyorduk. Maçın sonunda eminim ki tüm seyredenler futbola tam anlamıyla doymuşlardır. Maça iyi başlayan taraf Fenerbahçe Emre ile de golü buldu. Fakat bu sezon ortaya çıkan bir sorun yine baş gösterdi. Fenerbahçe skor avantajını yakaladığı andan itibaren geriye yaslanıyor bunda bir problem yok geçen sene de aynısı uygulanıyordu ama geçen sene skor korunabiliyordu bu sene tam tersi öne geçilen birçok maçta gol yenildi. Sivas yaslanan Fenerbahçe'ye kanatları kullanarak golleri buldu ve devreyi önde kapadı. Maçın ilk yarısı Fenerbahçe adına "Karanlık" kısımdı.

İkinci yarının başlamasıyla önde basan, pas alışverişlerini iyi yapan ve golü arayan bir Fenerbahçe çıktı karşımıza. Golü ararken de arka alanda tam Sivasspor'un istediği oyun tarzı olan büyük boşluklar ortaya çıkıyordu. Maçın kırılma anı ise Pedriel'in boş kaleye topu sokamaması oldu. Hemen ardından kaptan Alex sahneye çıktı ve süper bir vuruşla beraberliği getirdi takımına. Sivasspor moral olarak çökerken Fenerbahçe moral açısında zirve yaptı ve hemen ardından Moussa Sow'un büyük emeğinin olduğu golü buldu. Bu dakikadan sonra oyun olarak iyice rahatladı ve maçı kontrolü altına aldı. Emre'nin ikinci golü ve skoru 4-2 yapışı işin "kaymak" kısmı oldu. Maçın ikinci yarısı da Fenerbahçe için Aydınlığa çıkış noktasıydı.

Fenerbahçe düzensiz grafiğine devam ediyor, kendi sahasında tam 2 yıldır yenilmezken bu sezon deplasman maçlarında tel tel dökülüyor. Haftaya Eskişehir deplasmanı var tam bir belirsizlik bizi bekliyor, ama bu maçın milat olup artık deplasmanlarda maç kazanılması gerekiyor.

Mert Öztürk