1 Aralık 2013 Pazar

Fenerbahçe vs Beşiktaş



   Ligimizde çokça rastladığımız derbilerdendir "Kasım Derbileri". Açıkçası benim adıma bu derbiler de hep keyifli olmuştur. Nedenini bilmesem de bir başkadır Kasım ayı derbileri. İşte tam da Kasım ayı biterken çok erken olmasına rağmen ligimiz belkide dönüm maçlarından birine şahit oldu. Öyle ki Fenerbahçe kazansa yolu neredeyse yarılayacak Beşiktaş kazansa lig yeniden başlayacaktı.

  Fenerbahçe-Beşiktaş maçları farklı maçlardır. Kimilerinin düşüncesi olan, bana göre klişeden ibaret "derbilerde futbol zevki olmaz" tezini çürüten maçlardır. Dün akşam tam da o tarz bir 90 dakika izledik. Ligimizin en formda ve en iyi futbol oynayan iki takımı, geri kalan 16 takıma benim seviyemde değilsiniz mesajı verdi. Maçın ilk düdüğünden son düdüğüne kadar bitmek bilmeyen bir tempo ve heyecan fırtınası sardı izleyenleri. Maçın girizgahını bu şekilde yapmak yeterli sanırım biraz da taktiksel anlamda neler olup bitti ona bakalım.

  Fenerbahçe, kendisini izleyenlere maça önde basarak başlamayı ve daha ilk düdükle karşı kaleye yüklenmeyi ezberletti. Dün akşam da aynı amaçla başlasa da ona karşı koymayı başaran bir takım vardı karşısında. Zaten oyuncu grubu ve oyun anlayışı itibariyle Beşiktaş'tan farklı bir takımın bu karşı koymayı başarmasının zor olduğunu düşünüyorum. Gökhan'ın kariyerinin en kötü maçlarından birini geçireceğini öngördü mü bilemem fakat oradaki durumu farkedip maç öncesi oyuncularına çalıştıran Slaven Bilic kesinlikle takdiri hak eden isim, keza Serdar Kurtuluş için de aynı durum geçerli her iki takım hocası da iyi çalışmış derslerine. İşte kariyerinin en kötü maçlarından birini oynayan Gökhan'ın goldeki fahiş hatası ve sonraki bozuklukları sanıyorum Beşiktaş tarafına rahat bir nefes aldırdı.



  Bu sezon farklı bir Fenerbahçe seyrediyoruz, yenilen gol ve kendisine oyun anlamında meydan okuyan bir takıma karşı bu takım bir kez daha karakter koymayı bildi. Geçmişteki senelerde bu karakter koyma durumu bir elin parmaklarını geçmezken bu sezon daha 13. haftada geçmiş sezonları ekarte etti. 1-1 bulunduktan hemen sonra görülen kırmızıya takım bir maç içinde ikinci kez karakter koyup öne geçmeyi başardı. Bu arada sezon başından bu yana eleştirilme konusunda haklı fakat yerin dibine sokulmayı asla hak etmeyen Emenike bu maçta patlamayı yapıp ilk yarıda bu karakter koyma sürecinde ciddi bir etken olup bir gol bir asist yapıp rakip stoperleri bezdirdi. Açıkçası Meireles'in gördüğü ve hak ettiği kartın ardından Ersun Yanal kafasında kalan 10 dakikayı bu düzen ile bitirip ikinci yarı ekstra bir ortasaha ile çıkmayı düşünmüştür fakat yine bir Gökhan-Volkan işbirliği ile ardı ardına yenilen 2 gol tabloyu tam tersi yaptı devre biterken. Meireles o saçma kartı görmese maçın kaderinin çok daha farklı olacağını söylemek sanıyorum yanlış olmaz.

  Tribünde kafamda ikinci yarıya mutlaka Salih ile başlayıp önden bir isimi kenara almayı kurarken risk ustası Yanal yine beni yanıltıp aynı şablon ile sahaya çıktı. Alper-Mehmet ortasahasının 65'ten sonra sıkıntı yaşayacağını düşünürken, belki çok kullandım bunu fakat takım aynı maç içerisinde üçüncü kez "savaşmayı" seçip ikinci yarıyı domine etti. Beşiktaş'ın afalladığını ve pas yapamaz hale geldiğini gördük, tabi bundan başta Mehmet Topal'ın ardından dinamo Alper'in sahada ayak basmadık yer bırakmayıp Fernandes-Oğuzhan ikilisini kilitlemesi büyük rol oynadı. Üstüne bir de Necip'in atılması oyunu domine eden Fenerbahçe'nin daha da işine geldi ve golün geleceği aşikar hale geldi. Nitekim 83'te de beklenen ve hak edilen golü gördük. Kalan sürede her iki takım da birer net pozisyona girip atamayınca bu nefis derbi 3-3 sona erdi. Son olarak Mehmet Topal,Emenike ve Alper'in Fenerbahçe, Tolga ve Almeida'nın da Beşiktaş adına maçın yıldızları olduğunu söyleyebiliriz.

  Derbilerde çıkan beraberlik sonucu açıkçası kimseyi mutlu etmez fakat dün başka türden  bir beraberlikti. Sanıyorum Fenerbahçe taraftarı mest olmuş ve ligin sonunu şimdiden iple çekmeye başlamıştır. Çünkü tünelin sonundaki ışığı görememek zor olsa gerek.  Hakem yazmanın gereksiz olduğunu düşünsem de Cüneyt Çakır yaptıkları ve yapmak istemedikleriyle açıkça skora etki etti. Bir maçta bir takım adına net bir penaltı ve nizami golü vermezseniz o takımın canını yakarsınız keza Bruno Alves-Oğuzhan-Ersan'ın da oyundan atılmaları gerekiyordu. Eh alıştık biz Cüneyt Hoca'nın bu derbi facialarına... Hep böyle maçlar izlemek dileğiyle, kalın sağlıcakla.

                                                                                                                     
                                                                                                                           Mert Öztürk

21 Haziran 2013 Cuma

Fifa U-20 A Grubu 1. Gün


   Öncelikle herkese tekrardan merhaba. Biletlerini aylar öncesinden edindiğim bu turnuvanın tarihinin gelmesini beklemek bir hayli zor oldu benim adıma. Bazılarına göre bu heyecan abartı gelebilir ama şu sıralar futbol piyasasında hayranlıkla izlediğim isimlerin geçtiği yerdir bu turnuva. Ronaldinho ve Messi yine bu turnuvada neler yapacaklarını önceden hissetirmişlerdi futbolseverlere. Kısacası U-20 bu işi yakından takip edenler için bir başkadır. Dünyanın da en prestijli ikinci futbol turnuvası olduğunu belirtmekte fayda var.

   A Grubu kuralar çekildikten sonra klişeleşen tabirle "ölüm" grubu şeklinde nitelendirildi. Öyle ki favori  İspanya-Fransa-Gana-ABD bir grupta toplanarak İstanbul ayağını şenlendirdiler turnuvanın. Lafı fazla uzatmadan ilk gün maçlarına değinmek istiyorum.

  Saat 18.00 de başlayan ilk mücadele Fransa-Gana maçıydı. Yıldızlar topluluğu Fransa her zaman sürprizlere açık olan Gana karşısında dengeli oyun ve rahat skorla 3-1 galip ayrıldı. ilk yarım saatlik periyot sonrası oyunu istediği gibi yönlendiren bir Fransa seyrettik. Ortasahada Pogba-Kondogbia-Vertout üçlüsü çark gibi işledi. Fransa oyunun çoğu bölümünde tempoyu  istediği şekle sokmayı başardı. Gana ise açılış maçının verdiği heyecanla belirli aralıklarla ben de varım demeye çalışsa da yaratıcılıktan yoksundular. Gana fizik kalitesi ortalama üstü bir takım fakat ortasaha ve kanat oyuncuları maç getirecek tarzda değiller. Grupta 1 veya 2. olmak şansları bana göre yok. En iyi 3.lük derseniz o da zor. Fransa ise turnuvanın plase takımı bana göre. Net şeyler söylemek için bir maç daha görmek gerek.

  21.00 de başlayan ikinci maç ise İspanya-ABD idi. Turnuva favorisi denilen İspanya'ya neden böyle denildiğini çok net gösterdiler bize. Çünkü İspanya milli takımı aynı A-Milli takımları gibi inanılmaz bir sisteme sahip. Daha maçın ilk 5 dakikasında farklı bir takım olduklarını hissettirdiler. ABD maça önde basarak başlamayı denedi fakat cezayı erken kesti İspanyollar. Oyunun kaderini değiştirecek çok fazla oyuncuya sahipler. İspanya futbolunun klasik pas trafiğini bu gençlerde de birebir görebiliyoruz. Oliver Torres-Deulofeu-Jese ve Suso müthiş bir maç çıkardılar. Maçı da 4-1 gibi rahat bir skorla kazandılar. Pozisyon da verdiler fakat yaptıkları atak sayısı verdikleri pozisyonlardan kat be kat fazla. Bana göre grubun ve turnuvanın net favorisidir. Ama yine de erken konuşmamakta fayda var.

Günün Öne Çıkanları:

  • Fransa: Lucas Digne #12 (sol bek) - Vertout #17 (ortasaha) - Bahebeck #11 (kanat-forvet)
  • Gana:  Odjer #19 (ortasaha) - Assifuah #17 (ortasaha-kanat)
  • İspanya: Deulofeu #17 (hücum all-rounder) - Oliver Torres #16 (Ortasaha) - Jese #10 (Forvet)

11 Mart 2013 Pazartesi

Fenerbahçe vs Bursaspor



   Bu sefer oldu ! Fenerbahçe daha önce iyi oyun örneklerini getirmişti karşımıza hatta saçma bir şekilde kaybedilen Beşiktaş maçı bile zaman zaman bu iyi oyunu gösterdi bizlere. Türk futbol tarihinin en kötü sezonlarından birini seyrederken buna ayak uyduran Fenerbahçe'yi izlemek oldukça can sıkıcıydı. Ligin ikinci yarısıyla sanki işler değişti gibi. Emre ve Webo'nun takıma yaptıkları katkı üst seviyede geride kalan oyuncuların yükselen form grafikleri ve istekleri ile saha içinde ve puan tablosundaki esen fırtınalar yerini güneşe bıraktı.

   Sezon başından bu yana lider konumunda bulunan Galatasaray'ın kaybettiği puanları elinin tersiyle her defasında iten bir Fenerbahçe bu sefer farklı davrandı ve ben de yarıştayım dedi. Geçen haftaki derbi kaybedilmemiş olsa şuan bir numaralı şampiyonluk adayı olacaktı ama o fırsatta daha öncekiler gibi kaçırıldı. Bursa maçı sürekli yazdığım şekilde yine ilginç başladı. Özellikle Kadıköy'de ilk golü yemeden maça başlamak imkansız hale geldi. Yenilen gole gösterilen reaksyon ve karakter çok iyiydi. Emre ve Meireles'in müthiş oyunu skoru getirmede en önemli etken oldu. Emre sakatlanıp erkenden çıkmasa maç çok daha erken kopabilirdi çünkü Emre'nin  attığı gol ve arzusu üst düzeydi. Bursa'nın eksikleri özellikle defansta Serdar Aziz dezavantajlar getirse de Bursa'yı oynatmayan Fenerbahçe demek daha doğru olur.

   Kanatların kullanımı ve takımın başarılı pas yüzdesi sebebiyle (%90) rakibe karşı dominant bir oyun sergilendi. Hücuma Gökhan kadar katkı yapan Mehmet Topuz  kusursuzdu. Sakatlanan Emre yerine giren Mehmet Topal da 44 pasla takım ortasahasını  düzenlemede etkili oldu. Kuyt'tan bahsetmek için ayrı bir yazı yazmak gerekecek çünkü yaptığı işe şuan sadece saygı duymak elimizden gelir. Haftalardır kötü olan Meireles ise bambaşkaydı. Gerek defansta gerekse de hücumda aldığı sorumluluk ve yaptığı işler muazzamdı hep böyle oynarsa farklılık yaratacağı aşikar. Bu kadar iyi oyun ve oyunculardan bahsederken kötü olanları da es geçmemek lazım. Semih ve Cristian maçın en kötü isimleriydi. Cristian ofansif hücum oyuncusu olmasına rağmen maç boyu hücum bölgesine gönderdiği top sayısı sadece "4". Varın performansını siz değerlendirin...

   Fenerbahçe dün akşam 47. resmi maçına çıktı. Bunun 25'i lig, 13'ü Avrupa ve 9 tanesi de kupa maçıydı. Fenerbahçe elemeye çok yakın olduğu Plzen'e elense bile minimum 59 resmi maça çıkmış olacak ki bu sayı Türkiye rekoru. (Galatasaray 99/2000 sezonu) Plzen geçilirse bu sayı 61 Türkiye kupası finali ve Avrupada daha ilerleme olursa 65 maçla sezon tamamlanmış olacak. Bu anlamda zirvede olan Barcelona Avrupa finali görse dahi 62 maç görmüş olacak. Anlatmak istediğim bu denli yüksek maç sayısına rağmen takım 3 kulvarda ilerliyor. Kadro genişliği yardım etse de fizik güç yerinde olmasa bu maç sayılarına dayanmak imkansız. Bu duruma biraz da saygı göstermek zorundayız. Şampiyonluk şansı hala fazla değil ama artık işin için de olan bir Fenerbahçe var. Fenerbahçe varsa orada son söz söylenmemiş demektir. Önümüzdeki günler umarım iyi geçer...

Mert Öztürk

İstatistikler için kaynak[noavas blog] ve MatchStudyTr kullanılmıştır.

24 Şubat 2013 Pazar

Fenerbahçe vs Kasımpaşa



   Fenerbahçe'nin maçları normal bir şekilde başlamıyor. Ya bir kırmızı kart ya bir kaleci hatası golü veya bugünkü penaltı. Son zamanlarda maçın ilk 10 dakikalık periyotları hep ilginç şeyler çıkardı karşımıza. Maç böyle ilginçliklerle başlarsa geri kalan büyük kısmı da etkileniyor tabi. Bugün de maça aleyhine verilen haklı bir penaltı ile 1-0 yenik durumda başladı maça Fenerbahçe. Futbolda teknik adamlar veya futbolculara gol ne zaman gelsin diye sorsak  çoğunluğu ilk 10 dakikada gelmesini  istemez. Çünkü kendi oyun planları da alt üst olur.

   Yenilen golün ardından şuursuzca bir oyun oynandı maçın büyük kısmında. Bu durumda haklı sebepler var, futbolcuların üstünde Kadıköy'de kaybedilen puanlar ve artık kayıpsız devam etme zorunluluğu büyük bir baskı yaratmış ki zaman zaman saçmalamalar yaşandı. Sivas maçındaki duruma doğru yöneliyordu maç dakikalar geçtikçe. Organize veya yoğun paslaşma ile hazırlanmış atak sayısı yok denecek kadar azdı. Özellikle ilk 55 dakika boşa geçti diyebiliriz. Rakip sahada oynamana rağmen net gol pozisyonun yoksa bir yanlış vardır demek daha doğru olur. Maçın kaderi aynı Sivas gibi gitse de bir farkı vardı oyuncular bu akşam maçı gerçekten istediler.

   Maçın teknik-taktik yönünü anlatmak zor çünkü genelde rakip yarısahada ve şuursuz ataklarla geçti maç. Fakat kader anı diyebileceğimiz Sow-Stoch, Topal-Cristian değişiklikleri maçı getirdi Fenerbahçe'ye. Kasımpaşa ise erken golü bulmasının ardından korumak adına kontra atak bile düşünmedi maç boyu. Stoch malesef Fenerbahçe kariyerini bitirdi diyebilirim artık. Kafasında top oynamaya dair hiçbir şey yok. İnsan hep ümitleniyor ama oynayabilecek seviyede değil. Meireles ise yaşadığı bolca gel git sonucu hafif toparlanmış gibi gözüktü. Hırslı ve mücadeleci oyunu ilerki günler için umut olabilir. Emre-Kuyt ve Gökhan üçlüsünün ekstra oyunları skoru getirdi diyebiliriz. Burada hakem konuşmak adetim değil ama topun oynanma süresinin ne kadar olduğunu ciddi anlamda merak ediyorum. Sürekli düdük çalarak maç yönetilmez. Ernst ve Djalma'nın da kırmızı kartları es geçildi. Kısacası maçı yönetemedi.

   Şimdi oynanacak bir Beşiktaş derbisi var haftaya. Ligin dönüm noktası diyebilirim. Fenerbahçe kazanırsa çok net havaya girer ve son maça kadar götürür olur olmaz orası ayrı bir konu. Ayrıca gelecek galibiyet sonucu Beşiktaş için 2. olma fırsatı da ortadan kaybolur. Son maçlardaki istek ve oynama çabası gelirse ben rakip takımın eksiklerinden dolayı kolay geçileceğini düşünüyorum. Beşiktaş baş ve baş altı takımlara karşı iyi oynayamıyor yıllardır. Blogu tekrar aktif ettiğimden beri galibiyet serisi yakaladık umarım bozulmaz maşallah diyelim. Görüşmek üzere...

Mert Öztürk

21 Şubat 2013 Perşembe

Fenerbahçe vs Bate Borisov



   Standart yoksunluğu... Fenerbahçe için bu maçın özeli haricinde sezonun genelini açıklayacak en nitelikli söz bence. Takım iyi oyunu da kötü oyunu da bir standart üzerine oturtamadı aylardır. Sivas-Mersin-Trabzon maçları takımın iyi oyuna yaklaştığını hissettiren maçlar olarak gözükse de Bate maçları da tam tersini gösterdi. Yakın zaman dilimi içinde bu kadar farklı oyunlar yazıya başlarken bahsettiğim standart yoksunluğundan ibaret. İlk maçtaki kırmızı kart ile 90 dk o şartlarda eksik olmaya rağmen gelen skor iyi demiştim ama oyun çok kötüydü. Kaleye atılan tek şut isabetsizdi. Bu akşam da farklısı olmadı aslında.

   Maçın genelinde hakimiyeti alamadık. Emre'nin takımda olmayışı açıkçası fena oynamamasına rağmen Salih'in pas akışını kontrol edememesi sebebiyle geçen maçlara göre farklı bir görüntüye sebep oldu. Şanslı olan taraf rakibin oyun başında aynı Meireles gibi anlamsızca kırmızısı ve yine topla birlikte tehlike bölgesinden uzaklaşan Sow'un düşmesiyle gelen penaltı golü. Rakip 10 kişi ve golü de yemesine rağmen Fenerbahçe iç sahası kale gibi olan takım görüntüsünden çok uzak. Bugünkü maçtan sağdan ve soldan defalarca orta açıp yaklaşık %80-90 gibi bir oranla başarısız olduk. Avrupa düzeyinde bir sağ bek denilen Gökhan ki buna katılmıyorum, ne zaman orta açacak merakla bekler olduk.

   Bate Borisov'un ilk maç sonraki yazımda ne kadar kaliteden uzak bir takım olduğunu vurgulamıştım. Bugünde çok net gözüktü aynı durum. En etkili silahları kontra atak bile ellerinde eriyip gidiyor. Oyuncu performanslarında en göze batan isim Mehmet Topal'dı. Takımı ileriye götürmede geride top kazanmada çok faydalı oldu. Geldiği günden bu yana en iyi futbolu diyebilirim. Bunun dışında bir kaç hatası olsa da Ziegler ve Salih de iyi oynadılar. Kuyt toparlandığı Trabzon maçının ardından yine kötü bir oyun oynadı. Webo ve Sow da sanki maç temposuna bağlı düşüşe geçtiler ama Sow'un durumu biraz farklı. Sow için her ne kadar komple bir forvet desek te kanat oyuncusu değil. Solda oynadığı maçlarda daha çabuk yoruluyor. Webo'nun yanına forveti çiftelemeye geldiğinde ise sol bek oynayan yalnız kalıyor o bölgede. Bu işe bir çözüm gelmesi lazım.

   Maçın 62. dakikasına özellikle vurgu yapmak istiyorum. Salih vasat üstü bir performansla ve yorgunluk etkisiyle kenara gelirken yerine giren oyuncu Selçuk Şahin. Ve 62. dakikaya kadar Bate ciddi anlamda kalemize gelemiyor. Bir teknik adam başarılı olur veya başarısız olur bu anlaşılır. Fakat bir tek anlamadığım şey hoca defalarca ve sürekli şekilde bir takımın oyununu nasıl baltalayabilir ? Bu değişikliğin Bate'yi üzerine çekeceği belliyken nasıl bu hamle yapılır ? Anlamaya çalışmasak daha iyi olacak galiba.

  Son 16 takım arasından Napoli'ye iki maçta 5 gol atıp eleyen Plzen ile eşleştik. Tabi Napoli'nin elenirken Avrupa Ligi'ni ne kadar ciddiye aldığı da muamma. Benim için bir kapalı kutu takım daha. Araştırma yapmadan haklarında konuşmak hatalı olur. Umarım herşey istediğimiz gibi devam eder. Sağlıcakla kalın...

Mert Öztürk

17 Şubat 2013 Pazar

Trabzonspor vs Fenerbahçe Maç Sonu



   Sivas maçıyla başlayan doğru oyuna yönelişin nihayete erdiği bir maç olarak görebiliriz bu maçı. Webo ve Emre'nin takıma gelişinin ardından oyun anlayışında pozitif yönde bir ivme kazanılacağını az çok tahmin ediyorduk ki bu yönde gelişme oldu. Webo'nun ilk 11 deki yerini almasıyla birlikte Sow sol çizgiye çekilmiş gibi gözükse de tamamlayıcı forvet niteliğinde işler yapıp karşı savunmayı rahatsız etmede önemli rol oynadı. Emre ile birlikte topun defanstan hücum hattına taşınmasındaki sorun da aza inince yavaş yavaş doğru düzene gidilmeye başlandı. Kısacası gelen iki transfer sonucu Fenerbahçe önde baskıyı arttırıp, pas kalite ve yüzdesi yükseldiğinden daha göze hoş, daha dominant bir yapıda çıkmaya başladı karşımıza.

  Gelelim bugünkü mücadeleye. Maçın başlangıcı bir acayip oldu. Her zaman kontrollü başlayan bir Fenerbahçe bir o kadar şuursuz başladı. 20. saniyede kaçan gol Sow'a yakışmadı ama biz onun bu tarz kolay golleri kaçırmasına alıştık. İlk 10 dakikada verdiğimiz gol pozisyonları da cabası. Daha sonra gelen bir şans golü ile oyunun rengi tamamıyla değişti ve kontrolü eline aldı Fenerbahçe. Öte yandan Emre ve Mehmet Topal'ın işlerine kusursuzca yerine getirmeleri de ortasaha hakimiyetinin ele alınmasında etkili oldu. Webo ve Sow'un yorgunluğu olmasa maç daha ilk yarıdan kopabilirdi. Bu maçın bana göre bir önemli göstergesi de Fenerbahçe'nin taktiği çift santraforlu oyundur. Yarım 4-3-1-2 olsa da Fenerbahçe takımı eskiden olduğu gibi büyüklüğünü gösterip ligteki her takıma cesurca sahaya çıkmalıdır.

  Maç sırasında takımda oynayan oyunculardan 3 veya daha fazlası iyi gününde olursa o takım genelde kazanır. İnandığım bu söz karşılığını buldu. Emre-Kuyt-Topal-Gökhan gibi oyuncular iyi oynayınca kalite farkı çıktı. Genel olarak takımın istekli oluşu ve Trabzon'un motive olamayışı bu kadar farklı skoru getirdi. Özellikle Kuyt ve Emre'nin ekstra oyunu ilerki günler için de bir ışık olacaktır takım adına. 3. goldeki organize atak ta son zamanlarda görmediğimiz kaliteli Fenerbahçe gollerine çok net örnek oluşturur. Baskılı oyun ve doğru final hareketi/pası ile bu tarz goller gelmeye devam edecektir ve etmelidir.

   Şampiyon olduğumuz sene ikinci devredeki maçları tek tek final niteliğinde oynayarak başarılı olmuştuk. Açıkçası an itibariyle şampiyonluk ihtimalinden bahsetmek güç olur ancak Kasımpaşa ve Beşiktaş maçlarından alınacak 6 puanla Fenerbahçe tekrar ipleri eline alabilir. Bunun yanı sıra bu iki maçlardan birinde alınacak ters sonuç tamamen iplerin kopmasına da yol açabilir. Kısacası Fenerbahçe hala riskli bir durumda rahatlatmak ta kendini bitirmek te oyuncu grubunun elinde. Bütün bunlardan önce oynanacak büyük öneme sahip bir Bate maçı mevcut.  İnşallah hep böyle güzel maç sonu yazılarıyla devam ederiz. Belki de blogu tekrar aktif etmek uğurlu gelir. Sağlıcakla kalın...

Mert Öztürk

14 Şubat 2013 Perşembe

Bate Borisov vs Fenerbahçe Maç Sonu



   Kura çekimi sırasında seri başı olmamıza rağmen birçok güçlü takımla eşleşme ihtimalimiz vardı. İçlerinden Bate'yi çekince önce bir "oh" çekip ardından da duraksamıştım. Bate kapalı kutu bir takım gibi gözüküyordu. Üstüne üstlük Şampiyonlar Ligi maceralarında Bayern Münih gibi takıma 3 atmaları ve iklim şartlarının sert olması  da çekinmeme sebep olmuştu. Sonraki grup maç performansları kötü olsa da tehlikeli olacaklar algısı yaratmıştı hafiften...

   Yukarıda saydığım düşünceler içerisinde geçti kura çekiminden bugünkü maç sabahına kadar zaman. Kura çekiminden bugüne Fenerbahçe aynı tas aynı hamam olmakla birlikte Kadıköy sihrinin bozulması eklenmişti bütün bu kötü vaziyete. Maçın başlangıcında vurgu yapılacak tek nokta 4. dakikadaki kırmızı kart olayı. Mersin maçı sonrası yazımda parantez açtığım oyunculardan biri olan Meireles yine şaşırttı beni. Yaptığı hareket o kadar saçma o kadar gereksiz ki bizim takımın da karşı takımın da bana göre oyun planlarını bozdu. Böyle bir 90 dakikada takımını eksik bırakmak da cabası. Karar sanki ağır verilmiş gibi ama yine de gereksiz bir müdahele.

  Maçın sıkıcı, göz zevkinden uzak olmasını bekliyorduk ama kırmızı görmemiz de ortasaha pas akışını etkiledi ve neredeyse pozisyonsuz tamamladı Fenerbahçe maçı. Webo ileride yıpratmaya çalıştı. Sow yapabildiği kadar çıkma kanat oyunculuğuna devam ediyor. Haftalardır hayal kırıklığı yaratan Kuyt ise günün en iyilerinden biriydi. Kademeye girmesi ve pas aralarıyla açıkçası biraz toparlandığının sinyalini verdi. Maçın akışına dair bana göre anlatılacak birşey yok çünkü oynamaktan çok oynatmamaya çalışan iki takım izledik maç boyunca.

   Gelelim Bate'ye. Daha önce hiç izlememe rağmen az çok birşeyler gördüm Bate'nin oyunu hakkında. Kalabalık savunma anlayışıyla oynayıp, pozisyon vermemek defansif anlamda ilk amaçları. Pas seçenekleri genelde garanti ve kontraya dayalı. Kadroları ise kaliteden oldukça uzak. Bu yüzden oyunun genelinde hakim oyun anlayışında olamıyorlar. Topu kaptıkları anda 2-3 pasta kaleye gitmeye çalışmaları da bunun göstergesi. Liglerinin daha başlamamış olması sebebiyle hazır da değiller. Fizik kaliteleri de çok üst seviyelerde değil. Kısaca özetleyecek olursak Bate klasik bir kontra atak takımı fakat kaliteden uzak bir takım. Bana göre vasat seyivedeler. 

 Alınan sonuç 90 dakika 10 kişi oynamaya ve hazır olmadığımız iklim şartlarına göre fena değil. Kadıköy'de seyircisiz oynayacak olsak ta bu maçı rahat alacağımızı ve almamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi bir sonuç kesinlikle hayal kırıklığı olacaktır. Diğer turdaki muhtemel rakiplerimiz olan Napoli-Plzen eşleşmesinin ilk maçında Napoli kendi sahasında 3-0 yenilerek bana göre şok etti. Turu geçmemiz halinde bir kapalı kutu takımla eşleşmemiz muhtemel gibi. Trabzon maçı sonu görüşmek üzere...

Mert Öztürk

10 Şubat 2013 Pazar

Mersin İdman Yurdu vs Fenerbahçe Maç Sonu


   Uzun mu uzun bir aradan sonra tekrar merhaba ! En son burada Fenerbahçe'nin yaz dönemindeki transferlerinden bahsetmiştik. Aradan tamı tamına 21 lig haftası geçti. Geçen bu süre içerisinde Fenerbahçe hiç te iyi günler geçirmedi desek yanılmış olmayız. Lige yapılan vasat başlangıç sonucunda planlaması çok önceden belirli kafalarda yapılmış organize birşekilde yürürlüğe konulan  bizden biri canımız olan "Alex'i bitirmek" düşüncesi takımın da kötü gidişatı ile birlikte hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştü. Alex olayına girmek demek burada sayfalarca yazmamız anlamına gelir. Sezon sonuna bırakalım şimdilik fakat bir gerçek var ki ; Fenerbahçe başkanı ve hocası tarafından "tu kaka" şekilde gösterilerek takıma onca katkı veren kaptanını sinsi birşekilde takımdan "tasfiye" ettiklerini sananlara en güzel cevabı terminaldeki ve hala statta adını eksik etmeyen binlerce taraftar vermiştir.


  Fenerbahçe'nin kötü olduğu zamanları çok kez gördüm. Bu seneki kadar kötü bir tabloyla daha önce hiç karşılaşmadım. Aragones dönemi daha kötü diyecek olanlar çıkacaktır fakat daha sezon bitmedi yani bu lig herşeye gebe. Öyle bir durum var ki Fenerbahçe ligi bana göre 2. sırada da bitirebilir 4-5 arası biryerde de. 1. bitirebilir demedim çünkü öyle bir ihtimali gerçekçi olmak gerekirse göremiyorum maalesef. Fenerbahçe takımını kazanmaktan bu kadar uzak, formsuz oyuncu sayısının bu kadar fazla olmasına daha önce şahit olmadım. İrdelenmesi gereken çok mühim bir konu var ortada. Takımlarından formda gelen veya bir önceki seneyi formda bitiren oyuncular neden bu kadar bitmiş durumda hem de uzun süredir.

  Maça gelecek olursak; Sivas maçı çıkışı Kadıköy'den eve dönerken dinlediğim kendilerini usta yorumcu diye adlandıranlar Mersin takımı için methiyeler düzüyorlar ve Fenerbahçe'nin işinin hiç te kolay olmayacağını söylüyorlardı. Bunu neye dayandırarak söylediler bilemem ama sahada düşmenin en büyük adayı hiçbir varlık gösteremeyen bir takım vardı. İlk 30 dakika boyunca oyun üstünlüğünü eline aldı Fenerbahçe. Kanat organizasyonları ve göbekten Emre ve yeni sol açığımız! Sow ile destek alarak etkili oldu. Sivas maçı da aşağı yukarı bu tarzda başlamış ama Volkan'ın hediyesi bir golle işler sıkıntıya girmişti. Yine Sivas maçına benzer rakip ceza alanı etrafına yayılan ama son paslar ve kötü tercihler sebebiyle çok da pozisyon bulamadı.

  İlk yarının son 15 dakikası Mersin Nobre ile hafif ben de varım demeye çalıştı ama daha fazlasını yapamadı. İkinci yarıya Hayalet Casper Cristian Baroni ile Caner'in değişikliğinin ardından sosyal medyada taktiğin sonunda istenilen 4-4-2'ye çevrildiği söylendi fakat benim gördüğüm Caner'in sol kanata geçip Sow'un ikinci forvet değil de forvet arkası oynadığıydı. Bana göre Fenerbahçe'nin en büyük eksikliği diziliş hatasından çok oyun içi dinamizim(hareketli oynama) özrüdür. Emre'nin takıma kazandırılmasının ardından bu sorun az da olsa azalmış gibi duruyor. İkinci yarıda bu yapılan değişikliğin ardından Sow-Webo işbirliği ile gol pozisyonları geldi ve harcandı. İşler anlayış adına biraz olsun doğruya giderken kenardan bir el dokundu ve tüm sihir bozdu diyebilirim. Mehmet Topal-Kuyt değişikliği ile o eski,heyecansız Fenerbahçe yerini tekrardan aldı. Mersin de bize uydu bir iki göstermelik doldur boşalt dışında Kocaman'ın "Gelin bari yüklenin son dakikalarda gol bulursunuz belki" ikramına sırt çevirdiler.

  Yazımı bitirmeden önce bir kaç parantez açmak istiyorum. İlki Kuyt için, sezon başı nasıldı şimdi nasıl. Bir insan bu kadar formsuz olur mu bilmiyorum. Zaten çok yetenekli bir oyuncu değil ama kötü oynadığı vakit çekilmez bir hal alıyor. Bu kadar uzun süreli kötü olmaya hakkı yok. Tabi onu kontratında her maç oynar maddesi varmış gibi oynatan hocaya da sormak lazım bunu. İkinci olarak Meireles, geçen sezon Chelsea'de ve buraya gelişinin ilk günlerindeki oynadığı futbol ile şimdiki arasında uçurumlar var. O sözde tükürük olayı yaşandığından beri rezil bir futbol oynuyor. İkili mücadelelere bile girmez oldu. Kafasında burada oynamak var mı yok mu belli değil. Çözüm mü ? Onu da yine hocaya soralım ama o da bu konuda oldukça sabıkalı öyle ki gelen oyuncu elimizde eriyor adeta. Bu yazıyı okuduktan sonra soranlar olacaktır Cristian için neden parantez yok diye. Ben ona bir parantez açmayı bırakalı çok oldu kendi de hayalet gibi olduğu için görmezden gelme de fayda var sinirlenmemek için. Nasıl olsa oynamaya devam edecek Kocaman'ın prensi.

  Maç izleme istek ve heyecanımızın  azaldığı bu günlerin çok çabuk geçmesi ve sürekli iyi sonuçlar aldığımız maç sonu yazılarında görüşmek dileğiyle...

Mert Öztürk