24 Şubat 2013 Pazar

Fenerbahçe vs Kasımpaşa



   Fenerbahçe'nin maçları normal bir şekilde başlamıyor. Ya bir kırmızı kart ya bir kaleci hatası golü veya bugünkü penaltı. Son zamanlarda maçın ilk 10 dakikalık periyotları hep ilginç şeyler çıkardı karşımıza. Maç böyle ilginçliklerle başlarsa geri kalan büyük kısmı da etkileniyor tabi. Bugün de maça aleyhine verilen haklı bir penaltı ile 1-0 yenik durumda başladı maça Fenerbahçe. Futbolda teknik adamlar veya futbolculara gol ne zaman gelsin diye sorsak  çoğunluğu ilk 10 dakikada gelmesini  istemez. Çünkü kendi oyun planları da alt üst olur.

   Yenilen golün ardından şuursuzca bir oyun oynandı maçın büyük kısmında. Bu durumda haklı sebepler var, futbolcuların üstünde Kadıköy'de kaybedilen puanlar ve artık kayıpsız devam etme zorunluluğu büyük bir baskı yaratmış ki zaman zaman saçmalamalar yaşandı. Sivas maçındaki duruma doğru yöneliyordu maç dakikalar geçtikçe. Organize veya yoğun paslaşma ile hazırlanmış atak sayısı yok denecek kadar azdı. Özellikle ilk 55 dakika boşa geçti diyebiliriz. Rakip sahada oynamana rağmen net gol pozisyonun yoksa bir yanlış vardır demek daha doğru olur. Maçın kaderi aynı Sivas gibi gitse de bir farkı vardı oyuncular bu akşam maçı gerçekten istediler.

   Maçın teknik-taktik yönünü anlatmak zor çünkü genelde rakip yarısahada ve şuursuz ataklarla geçti maç. Fakat kader anı diyebileceğimiz Sow-Stoch, Topal-Cristian değişiklikleri maçı getirdi Fenerbahçe'ye. Kasımpaşa ise erken golü bulmasının ardından korumak adına kontra atak bile düşünmedi maç boyu. Stoch malesef Fenerbahçe kariyerini bitirdi diyebilirim artık. Kafasında top oynamaya dair hiçbir şey yok. İnsan hep ümitleniyor ama oynayabilecek seviyede değil. Meireles ise yaşadığı bolca gel git sonucu hafif toparlanmış gibi gözüktü. Hırslı ve mücadeleci oyunu ilerki günler için umut olabilir. Emre-Kuyt ve Gökhan üçlüsünün ekstra oyunları skoru getirdi diyebiliriz. Burada hakem konuşmak adetim değil ama topun oynanma süresinin ne kadar olduğunu ciddi anlamda merak ediyorum. Sürekli düdük çalarak maç yönetilmez. Ernst ve Djalma'nın da kırmızı kartları es geçildi. Kısacası maçı yönetemedi.

   Şimdi oynanacak bir Beşiktaş derbisi var haftaya. Ligin dönüm noktası diyebilirim. Fenerbahçe kazanırsa çok net havaya girer ve son maça kadar götürür olur olmaz orası ayrı bir konu. Ayrıca gelecek galibiyet sonucu Beşiktaş için 2. olma fırsatı da ortadan kaybolur. Son maçlardaki istek ve oynama çabası gelirse ben rakip takımın eksiklerinden dolayı kolay geçileceğini düşünüyorum. Beşiktaş baş ve baş altı takımlara karşı iyi oynayamıyor yıllardır. Blogu tekrar aktif ettiğimden beri galibiyet serisi yakaladık umarım bozulmaz maşallah diyelim. Görüşmek üzere...

Mert Öztürk

21 Şubat 2013 Perşembe

Fenerbahçe vs Bate Borisov



   Standart yoksunluğu... Fenerbahçe için bu maçın özeli haricinde sezonun genelini açıklayacak en nitelikli söz bence. Takım iyi oyunu da kötü oyunu da bir standart üzerine oturtamadı aylardır. Sivas-Mersin-Trabzon maçları takımın iyi oyuna yaklaştığını hissettiren maçlar olarak gözükse de Bate maçları da tam tersini gösterdi. Yakın zaman dilimi içinde bu kadar farklı oyunlar yazıya başlarken bahsettiğim standart yoksunluğundan ibaret. İlk maçtaki kırmızı kart ile 90 dk o şartlarda eksik olmaya rağmen gelen skor iyi demiştim ama oyun çok kötüydü. Kaleye atılan tek şut isabetsizdi. Bu akşam da farklısı olmadı aslında.

   Maçın genelinde hakimiyeti alamadık. Emre'nin takımda olmayışı açıkçası fena oynamamasına rağmen Salih'in pas akışını kontrol edememesi sebebiyle geçen maçlara göre farklı bir görüntüye sebep oldu. Şanslı olan taraf rakibin oyun başında aynı Meireles gibi anlamsızca kırmızısı ve yine topla birlikte tehlike bölgesinden uzaklaşan Sow'un düşmesiyle gelen penaltı golü. Rakip 10 kişi ve golü de yemesine rağmen Fenerbahçe iç sahası kale gibi olan takım görüntüsünden çok uzak. Bugünkü maçtan sağdan ve soldan defalarca orta açıp yaklaşık %80-90 gibi bir oranla başarısız olduk. Avrupa düzeyinde bir sağ bek denilen Gökhan ki buna katılmıyorum, ne zaman orta açacak merakla bekler olduk.

   Bate Borisov'un ilk maç sonraki yazımda ne kadar kaliteden uzak bir takım olduğunu vurgulamıştım. Bugünde çok net gözüktü aynı durum. En etkili silahları kontra atak bile ellerinde eriyip gidiyor. Oyuncu performanslarında en göze batan isim Mehmet Topal'dı. Takımı ileriye götürmede geride top kazanmada çok faydalı oldu. Geldiği günden bu yana en iyi futbolu diyebilirim. Bunun dışında bir kaç hatası olsa da Ziegler ve Salih de iyi oynadılar. Kuyt toparlandığı Trabzon maçının ardından yine kötü bir oyun oynadı. Webo ve Sow da sanki maç temposuna bağlı düşüşe geçtiler ama Sow'un durumu biraz farklı. Sow için her ne kadar komple bir forvet desek te kanat oyuncusu değil. Solda oynadığı maçlarda daha çabuk yoruluyor. Webo'nun yanına forveti çiftelemeye geldiğinde ise sol bek oynayan yalnız kalıyor o bölgede. Bu işe bir çözüm gelmesi lazım.

   Maçın 62. dakikasına özellikle vurgu yapmak istiyorum. Salih vasat üstü bir performansla ve yorgunluk etkisiyle kenara gelirken yerine giren oyuncu Selçuk Şahin. Ve 62. dakikaya kadar Bate ciddi anlamda kalemize gelemiyor. Bir teknik adam başarılı olur veya başarısız olur bu anlaşılır. Fakat bir tek anlamadığım şey hoca defalarca ve sürekli şekilde bir takımın oyununu nasıl baltalayabilir ? Bu değişikliğin Bate'yi üzerine çekeceği belliyken nasıl bu hamle yapılır ? Anlamaya çalışmasak daha iyi olacak galiba.

  Son 16 takım arasından Napoli'ye iki maçta 5 gol atıp eleyen Plzen ile eşleştik. Tabi Napoli'nin elenirken Avrupa Ligi'ni ne kadar ciddiye aldığı da muamma. Benim için bir kapalı kutu takım daha. Araştırma yapmadan haklarında konuşmak hatalı olur. Umarım herşey istediğimiz gibi devam eder. Sağlıcakla kalın...

Mert Öztürk

17 Şubat 2013 Pazar

Trabzonspor vs Fenerbahçe Maç Sonu



   Sivas maçıyla başlayan doğru oyuna yönelişin nihayete erdiği bir maç olarak görebiliriz bu maçı. Webo ve Emre'nin takıma gelişinin ardından oyun anlayışında pozitif yönde bir ivme kazanılacağını az çok tahmin ediyorduk ki bu yönde gelişme oldu. Webo'nun ilk 11 deki yerini almasıyla birlikte Sow sol çizgiye çekilmiş gibi gözükse de tamamlayıcı forvet niteliğinde işler yapıp karşı savunmayı rahatsız etmede önemli rol oynadı. Emre ile birlikte topun defanstan hücum hattına taşınmasındaki sorun da aza inince yavaş yavaş doğru düzene gidilmeye başlandı. Kısacası gelen iki transfer sonucu Fenerbahçe önde baskıyı arttırıp, pas kalite ve yüzdesi yükseldiğinden daha göze hoş, daha dominant bir yapıda çıkmaya başladı karşımıza.

  Gelelim bugünkü mücadeleye. Maçın başlangıcı bir acayip oldu. Her zaman kontrollü başlayan bir Fenerbahçe bir o kadar şuursuz başladı. 20. saniyede kaçan gol Sow'a yakışmadı ama biz onun bu tarz kolay golleri kaçırmasına alıştık. İlk 10 dakikada verdiğimiz gol pozisyonları da cabası. Daha sonra gelen bir şans golü ile oyunun rengi tamamıyla değişti ve kontrolü eline aldı Fenerbahçe. Öte yandan Emre ve Mehmet Topal'ın işlerine kusursuzca yerine getirmeleri de ortasaha hakimiyetinin ele alınmasında etkili oldu. Webo ve Sow'un yorgunluğu olmasa maç daha ilk yarıdan kopabilirdi. Bu maçın bana göre bir önemli göstergesi de Fenerbahçe'nin taktiği çift santraforlu oyundur. Yarım 4-3-1-2 olsa da Fenerbahçe takımı eskiden olduğu gibi büyüklüğünü gösterip ligteki her takıma cesurca sahaya çıkmalıdır.

  Maç sırasında takımda oynayan oyunculardan 3 veya daha fazlası iyi gününde olursa o takım genelde kazanır. İnandığım bu söz karşılığını buldu. Emre-Kuyt-Topal-Gökhan gibi oyuncular iyi oynayınca kalite farkı çıktı. Genel olarak takımın istekli oluşu ve Trabzon'un motive olamayışı bu kadar farklı skoru getirdi. Özellikle Kuyt ve Emre'nin ekstra oyunu ilerki günler için de bir ışık olacaktır takım adına. 3. goldeki organize atak ta son zamanlarda görmediğimiz kaliteli Fenerbahçe gollerine çok net örnek oluşturur. Baskılı oyun ve doğru final hareketi/pası ile bu tarz goller gelmeye devam edecektir ve etmelidir.

   Şampiyon olduğumuz sene ikinci devredeki maçları tek tek final niteliğinde oynayarak başarılı olmuştuk. Açıkçası an itibariyle şampiyonluk ihtimalinden bahsetmek güç olur ancak Kasımpaşa ve Beşiktaş maçlarından alınacak 6 puanla Fenerbahçe tekrar ipleri eline alabilir. Bunun yanı sıra bu iki maçlardan birinde alınacak ters sonuç tamamen iplerin kopmasına da yol açabilir. Kısacası Fenerbahçe hala riskli bir durumda rahatlatmak ta kendini bitirmek te oyuncu grubunun elinde. Bütün bunlardan önce oynanacak büyük öneme sahip bir Bate maçı mevcut.  İnşallah hep böyle güzel maç sonu yazılarıyla devam ederiz. Belki de blogu tekrar aktif etmek uğurlu gelir. Sağlıcakla kalın...

Mert Öztürk

14 Şubat 2013 Perşembe

Bate Borisov vs Fenerbahçe Maç Sonu



   Kura çekimi sırasında seri başı olmamıza rağmen birçok güçlü takımla eşleşme ihtimalimiz vardı. İçlerinden Bate'yi çekince önce bir "oh" çekip ardından da duraksamıştım. Bate kapalı kutu bir takım gibi gözüküyordu. Üstüne üstlük Şampiyonlar Ligi maceralarında Bayern Münih gibi takıma 3 atmaları ve iklim şartlarının sert olması  da çekinmeme sebep olmuştu. Sonraki grup maç performansları kötü olsa da tehlikeli olacaklar algısı yaratmıştı hafiften...

   Yukarıda saydığım düşünceler içerisinde geçti kura çekiminden bugünkü maç sabahına kadar zaman. Kura çekiminden bugüne Fenerbahçe aynı tas aynı hamam olmakla birlikte Kadıköy sihrinin bozulması eklenmişti bütün bu kötü vaziyete. Maçın başlangıcında vurgu yapılacak tek nokta 4. dakikadaki kırmızı kart olayı. Mersin maçı sonrası yazımda parantez açtığım oyunculardan biri olan Meireles yine şaşırttı beni. Yaptığı hareket o kadar saçma o kadar gereksiz ki bizim takımın da karşı takımın da bana göre oyun planlarını bozdu. Böyle bir 90 dakikada takımını eksik bırakmak da cabası. Karar sanki ağır verilmiş gibi ama yine de gereksiz bir müdahele.

  Maçın sıkıcı, göz zevkinden uzak olmasını bekliyorduk ama kırmızı görmemiz de ortasaha pas akışını etkiledi ve neredeyse pozisyonsuz tamamladı Fenerbahçe maçı. Webo ileride yıpratmaya çalıştı. Sow yapabildiği kadar çıkma kanat oyunculuğuna devam ediyor. Haftalardır hayal kırıklığı yaratan Kuyt ise günün en iyilerinden biriydi. Kademeye girmesi ve pas aralarıyla açıkçası biraz toparlandığının sinyalini verdi. Maçın akışına dair bana göre anlatılacak birşey yok çünkü oynamaktan çok oynatmamaya çalışan iki takım izledik maç boyunca.

   Gelelim Bate'ye. Daha önce hiç izlememe rağmen az çok birşeyler gördüm Bate'nin oyunu hakkında. Kalabalık savunma anlayışıyla oynayıp, pozisyon vermemek defansif anlamda ilk amaçları. Pas seçenekleri genelde garanti ve kontraya dayalı. Kadroları ise kaliteden oldukça uzak. Bu yüzden oyunun genelinde hakim oyun anlayışında olamıyorlar. Topu kaptıkları anda 2-3 pasta kaleye gitmeye çalışmaları da bunun göstergesi. Liglerinin daha başlamamış olması sebebiyle hazır da değiller. Fizik kaliteleri de çok üst seviyelerde değil. Kısaca özetleyecek olursak Bate klasik bir kontra atak takımı fakat kaliteden uzak bir takım. Bana göre vasat seyivedeler. 

 Alınan sonuç 90 dakika 10 kişi oynamaya ve hazır olmadığımız iklim şartlarına göre fena değil. Kadıköy'de seyircisiz oynayacak olsak ta bu maçı rahat alacağımızı ve almamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi bir sonuç kesinlikle hayal kırıklığı olacaktır. Diğer turdaki muhtemel rakiplerimiz olan Napoli-Plzen eşleşmesinin ilk maçında Napoli kendi sahasında 3-0 yenilerek bana göre şok etti. Turu geçmemiz halinde bir kapalı kutu takımla eşleşmemiz muhtemel gibi. Trabzon maçı sonu görüşmek üzere...

Mert Öztürk

10 Şubat 2013 Pazar

Mersin İdman Yurdu vs Fenerbahçe Maç Sonu


   Uzun mu uzun bir aradan sonra tekrar merhaba ! En son burada Fenerbahçe'nin yaz dönemindeki transferlerinden bahsetmiştik. Aradan tamı tamına 21 lig haftası geçti. Geçen bu süre içerisinde Fenerbahçe hiç te iyi günler geçirmedi desek yanılmış olmayız. Lige yapılan vasat başlangıç sonucunda planlaması çok önceden belirli kafalarda yapılmış organize birşekilde yürürlüğe konulan  bizden biri canımız olan "Alex'i bitirmek" düşüncesi takımın da kötü gidişatı ile birlikte hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştü. Alex olayına girmek demek burada sayfalarca yazmamız anlamına gelir. Sezon sonuna bırakalım şimdilik fakat bir gerçek var ki ; Fenerbahçe başkanı ve hocası tarafından "tu kaka" şekilde gösterilerek takıma onca katkı veren kaptanını sinsi birşekilde takımdan "tasfiye" ettiklerini sananlara en güzel cevabı terminaldeki ve hala statta adını eksik etmeyen binlerce taraftar vermiştir.


  Fenerbahçe'nin kötü olduğu zamanları çok kez gördüm. Bu seneki kadar kötü bir tabloyla daha önce hiç karşılaşmadım. Aragones dönemi daha kötü diyecek olanlar çıkacaktır fakat daha sezon bitmedi yani bu lig herşeye gebe. Öyle bir durum var ki Fenerbahçe ligi bana göre 2. sırada da bitirebilir 4-5 arası biryerde de. 1. bitirebilir demedim çünkü öyle bir ihtimali gerçekçi olmak gerekirse göremiyorum maalesef. Fenerbahçe takımını kazanmaktan bu kadar uzak, formsuz oyuncu sayısının bu kadar fazla olmasına daha önce şahit olmadım. İrdelenmesi gereken çok mühim bir konu var ortada. Takımlarından formda gelen veya bir önceki seneyi formda bitiren oyuncular neden bu kadar bitmiş durumda hem de uzun süredir.

  Maça gelecek olursak; Sivas maçı çıkışı Kadıköy'den eve dönerken dinlediğim kendilerini usta yorumcu diye adlandıranlar Mersin takımı için methiyeler düzüyorlar ve Fenerbahçe'nin işinin hiç te kolay olmayacağını söylüyorlardı. Bunu neye dayandırarak söylediler bilemem ama sahada düşmenin en büyük adayı hiçbir varlık gösteremeyen bir takım vardı. İlk 30 dakika boyunca oyun üstünlüğünü eline aldı Fenerbahçe. Kanat organizasyonları ve göbekten Emre ve yeni sol açığımız! Sow ile destek alarak etkili oldu. Sivas maçı da aşağı yukarı bu tarzda başlamış ama Volkan'ın hediyesi bir golle işler sıkıntıya girmişti. Yine Sivas maçına benzer rakip ceza alanı etrafına yayılan ama son paslar ve kötü tercihler sebebiyle çok da pozisyon bulamadı.

  İlk yarının son 15 dakikası Mersin Nobre ile hafif ben de varım demeye çalıştı ama daha fazlasını yapamadı. İkinci yarıya Hayalet Casper Cristian Baroni ile Caner'in değişikliğinin ardından sosyal medyada taktiğin sonunda istenilen 4-4-2'ye çevrildiği söylendi fakat benim gördüğüm Caner'in sol kanata geçip Sow'un ikinci forvet değil de forvet arkası oynadığıydı. Bana göre Fenerbahçe'nin en büyük eksikliği diziliş hatasından çok oyun içi dinamizim(hareketli oynama) özrüdür. Emre'nin takıma kazandırılmasının ardından bu sorun az da olsa azalmış gibi duruyor. İkinci yarıda bu yapılan değişikliğin ardından Sow-Webo işbirliği ile gol pozisyonları geldi ve harcandı. İşler anlayış adına biraz olsun doğruya giderken kenardan bir el dokundu ve tüm sihir bozdu diyebilirim. Mehmet Topal-Kuyt değişikliği ile o eski,heyecansız Fenerbahçe yerini tekrardan aldı. Mersin de bize uydu bir iki göstermelik doldur boşalt dışında Kocaman'ın "Gelin bari yüklenin son dakikalarda gol bulursunuz belki" ikramına sırt çevirdiler.

  Yazımı bitirmeden önce bir kaç parantez açmak istiyorum. İlki Kuyt için, sezon başı nasıldı şimdi nasıl. Bir insan bu kadar formsuz olur mu bilmiyorum. Zaten çok yetenekli bir oyuncu değil ama kötü oynadığı vakit çekilmez bir hal alıyor. Bu kadar uzun süreli kötü olmaya hakkı yok. Tabi onu kontratında her maç oynar maddesi varmış gibi oynatan hocaya da sormak lazım bunu. İkinci olarak Meireles, geçen sezon Chelsea'de ve buraya gelişinin ilk günlerindeki oynadığı futbol ile şimdiki arasında uçurumlar var. O sözde tükürük olayı yaşandığından beri rezil bir futbol oynuyor. İkili mücadelelere bile girmez oldu. Kafasında burada oynamak var mı yok mu belli değil. Çözüm mü ? Onu da yine hocaya soralım ama o da bu konuda oldukça sabıkalı öyle ki gelen oyuncu elimizde eriyor adeta. Bu yazıyı okuduktan sonra soranlar olacaktır Cristian için neden parantez yok diye. Ben ona bir parantez açmayı bırakalı çok oldu kendi de hayalet gibi olduğu için görmezden gelme de fayda var sinirlenmemek için. Nasıl olsa oynamaya devam edecek Kocaman'ın prensi.

  Maç izleme istek ve heyecanımızın  azaldığı bu günlerin çok çabuk geçmesi ve sürekli iyi sonuçlar aldığımız maç sonu yazılarında görüşmek dileğiyle...

Mert Öztürk